1 Mayıs 2009 Cuma

(1) YÜKSEK ÖĞRENİMDEKİ KÜRESELLEŞME RÜZGARI KARŞISINDA ÖĞRENCİ

(1 Mayıs 2009 Cumhuriyet Bilim Teknoloji eki İKÜ sayfasında yayınlanmıştır.)
20.yüzyıldaki hızlı gelişmeler
Ağırlıklı olarak 20. yüzyılın ikinci yarısında başlayan insanlığın talepleri, teknoloji ve bilimdeki hızlı gelişmeler, toplumları, doğayı ve insan yaşamını etkin bir biçimde değiştirmekte.
Karşılıklı olarak birbirini tetikleyen bilim ve teknolojiler, ekonomileri tetikleyerek hem yeni ürünlerin üretilebilmesini sağlıyor hem de mevcut ürünlerin üretim maliyetlerini düşürüyor. Sonuçta daha fazla insan daha çeşitli ve ucuz ürün satın alıp kullanabiliyor.
Teknolojilerin sağladığı kolaylıklarla üretim yapan kuruluşlar, ancak dünya pazarını hedeflediklerinde ekonomik anlamda rekabet edebiliyorlar. Rekabete dayanamayan şirketler rakip şirketlerle birleşerek küreselleşmeyi tetikliyor veya başarısız olup siliniyorlar. Öte yandan da ülkeler arasındaki işbirlikleri, ekonomik alandan siyasal alanlara doğru yayılma eğilimi gösteriyor. Örneğin Avrupa, ekonomik birlik aşamasından siyasal birleşmeye doğru değişim gösteriyor.
Ağırlıklı olarak kol gücüne dayalı insan niteliği talep eden teknolojiler, küreselleşmeyle birlikte, bilgili yetişmiş insan gücüne dayalı insan niteliği talep eden teknolojilere dönüşüyor. Söz konusu küreselleşme/teknoloji, istenen niteliği sağlayabilmek için eğitim-öğretim kurumlarını, özellikle de yüksek öğretim kurumlarını, değişime zorluyor.
Eğitim/öğretimin küreselleşmesi ve Avrupa Birliği
Ekonomik/siyasal işbirliği ülkelerin yöneticileri tek başlarına veya birlikte, yukarıda açıklamaya çalışılan insan niteliklerini sağlamak üzere eğitim/öğretim yapılarını gözden geçirip yenilemeye çalışıyorlar. Bu rüzgar bütün dünya ülkelerinde az/çok değişen şiddetlerde esiyor. Önce Amerika Birleşik Devletlerinde ABET(1) (Accreditation Board for Engineering and Technology) üniversitelerin öğrenim programlarını akredite etmeye başladı. OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development) nin bir eğitim direktörlüğü var(2). Avrupa Birliği (AB) ‘Knowledge Based Economy’(Bilgiye Dayalı Ekonomi)’ nin gerektirdiği insanı yetiştirmek için yüksek öğretimde on yıllık ‘Bologna’(3) sürecini(4),(5) başlattı. Türkiye, AB aday ülke olmasına rağmen ‘Bologna sürecine’ imza atan ülkeler arasında, bu kapsamda yürütülen faaliyetlere katılıyor.
Bologna süreci kapsamındaki anabaşlıkları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
 Kolay anlaşılır ve karşılaştırılabilir dereceler,
 Temel olarak üç seviyeli yüksek öğrenim:lisans, yüksek lisans, doktora,
 Ortak Kredi sistemi (ECTS: European Credit Transfer System)
 Diploma Eki (DS: Diploma Supplement),
 Öğrenci/Öğretim üyesi hareketliliği,
 Kalite güvencesi,
 Yaşam boyu öğrenim,
 Yüksek öğrenim kurumları ve öğrencilerle işbirliği,
 Avrupa yüksek öğreniminin daha cazip hale getirilmesi.
Kolay anlaşılır ve karşılaştırılabilir dereceler ve temel olarak üç seviyeli yüksek öğrenim (lisans, yüksek lisans, doktora) standartlaşması, AB üyesi ülkelerin öğrenci ve öğretim üyesi hareketliliğini sağlanabilmesi için gerek görülmüş konular olup büyük ölçüde başarılmıştır. Konuyu öğrenci açısından değerlendirdiğimizde, AB içersinde bir yüksek öğrenim kurumundan mezun olan kişinin AB içerisinde bir başka yüksek öğrenim kurumunda bir üst dereceye devam etmesi kolaylaşmış oluyor. Söz konusu nitelikteki yüksek öğrenim kurumlarından mezun olanların, her hangi bir ülkede iş bulma şansı artıyor. AB ülkeleri arasında yüksek öğretim kurumları küreselleşiyor yorumunu yapabiliriz.
Ortak kredi sistemi, öğrencinin bütün çalışmalarını ( sınıftaki ders/LAB süresi, ödev yapma süresi, sınava hazırlanma, evde çalışma süresi), içeren yepyeni bir kredi sistemi ECTS (European Credit Transfer System) olarak geliştirilmiştir. Buna göre yüksek öğretim öğrencisinin her yarıyıl 30 ECTS lik çalışma yapması (zaman karşılığı her bir ECTS kredisi 25/30 saat düşünülürse 750-900 saat/yarıyıl) bekleniyor. Bir başka bakış açısıyla, bir öğrencinin haftada 40 saat civarında çalışması, normal bir öğrencinin normal bir çalışma ile programları başarabilmesi için yeterli görülmektedir. Öğrenci açısından değerlendirirsek yüksek öğretim programları, olağanüstü nitelikleri olan kişilerden ziyade ortalama nitelikleri olan geniş öğrenci kitlelerini hedef almaktadır.
Eskiden diploma+transcriptle değerlendirilen öğrenci, artık öğrenim hedefleri, öğrenim çıktıları gibi mezun olduğu programa ait çok daha fazla bilgilerle değerlendirilecek. Diploma eki, bu amaça yönelik bir belgedir. Bologna sürecinin ortalarına gelindiğinde (2004/05) yüksek öğretim kurumları AB içersinde, Türkiye dahil, ağırlıklı olarak ECTS ve Diploma eki uygulamalarına başladılar.
Öğrenci/öğretim üyesi hareketliliği, Bologna süreci öncesinde az yoğunluklu olarak başlatılmış bir projeydi, Bologna sürecinde, Erasmus yeni adıyla yoğun bir biçimde uygulanmaktadır. Türkiye’nin birçok üniversitesi çeşitli AB üyesi ülkelere öğrenci göndermektedir. Giden öğrenciler bu proje kapsamında finansal olarak desteklenmektedir. Öğrenci/öğretim üyesi hareketliliği, ortak Avrupa kültürünün oluşmasına katkıda bulunduğu gibi öğrencilerin farklı kültürlerde yaşayıp o kültürlere adapte olmalarına ve özgüvenlerinin artmasına da yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda öğrenciler, diğer bir ülkenin programına katılarak, programların uyumluluklarını/farklılıklarını değerlendirme şansını da bulmaktalar.
Kalite güvencesini, yüksek öğretim kurumlarının kalitesini sürekli iyileştirmesini, küreselleşen yüksek öğretimin en ağırlıklı öğesi olarak değerlendirebiliriz. Kalitenin iyileştirilmesi yüksek öğretim kurumlarının yönetim anlayışlarını ve programların tasarım anlayışını değişime zorlamaktadır. Yönetimler, stratejik planlamalarla ölçülebilir hedeflere seçilen göstergelerle ulaşmaya çalışmaktalar. Hedeflere, periyodik geri bildirimlerle yapılan sürekli iyileştirme ile varılmak isteniyor. İkinci değişim konusu programların yeniden tasarlanması ve akreditasyondur. Yüksek öğretimin en küçük birimi olan bölümlerin öğrenim programları hazırlarken, dışpaydaşların taleplerinin karşılanması programların başarısının bir ölçütü olmaktadır. Bir programdan mezun olarak meslek sahibi olan öğrencilerin çalışacakları özel veya devlet kuruluşları, önemli dışpaydaşlar arasında görülmektedir. Buna ilave olarak sivil toplum kuruluşları, meslek odaları da, diğer dışpaydaşlar arasında sayılabilir. Dışpaydaşların görüşleri, akademik programın tasarımında, öğrenim çıktılarına dönüştürülmektedir. Öğrencinin bu çıktıları kazanıp kazanamadığı periyodik olarak sınanarak sürekli iyileştirme sağlanmaktadır. Programların, açıklanan özellikte olduğunun bir dış değerlendirme kuruluşunca akredite edilmesi beklenmektedir. Sonuç olarak hedef, küreselleşmenin rekabetine uyum yapabilen, ekonominin talebini karşılayacak nitelikte insanların yetiştirilmesidir.
Günümüzde bir yandan bilgiye erişim kolaylaşırken diğer yandan bilgi üretimi her alanda hızla artmaktadır. O nedenle yalnızca yüksek öğretim yeterli olmamakta ‘Yaşam boyu öğrenim’ anlayışına dönüşüm başlamaktadır. Yakın gelecekte, insanların yaşam boyu öğrenim süresince aldıkları birikmiş ECTS kredilerinin, onların niteliğini belirleyecek bir ölçüte dönüşmesi beklenebilir.
Akademisyen odaklı öğretimden, öğrenci odaklı öğrenime geçiş, kaçınılmaz olarak yüksek öğrenim kurumlarının öğrencilerle işbirliğini sıkılaştırmaktadır. Öğrenciler kendilerine sunulan programları, mezuniyetten sonra iş bulmalarının garantisi gibi görmek istiyorlar. Bu sağlanamıyorsa, programların yeniden değerlendirilip yenilenmesi gerekmektedir. Öğrenciler anketlerle, hizmet aldıkları yüksek öğrenim kurumlarını değerlendirme fırsatı bulabiliyorlar.
Ülkeler yüksek öğretim kurumlarını cazip hale getirip, diğer ülkelerden öğrenci çekmeye çalışıyorlar. Bu cazibenin en yüksek olduğu ülke ABD gibi görünmektedir. Dünyanın bir çok kesiminden gelen öğrenciler, yüksek öğrenimlerinin tamamını veya bir kısmını ABD’de tamamlamaktalar. Avrupa Birliği de ABD ile rekabet edebilir olmak istiyor. Ekonomik rekabetin sürdürülebilmesi, ögretimdeki rekabet gücü ile ilişkilendirilebilir.
Dünyadaki küreselleşmeye doğru giden yüksek öğretim rüzgarını değerlendiren bu yazıyı sonlandırıp, ikinci yazımızda söz konusu rüzgarın Türkiye’yi etkilemesini ve bu etkileşimde öğrencinin yerini izleyebildiğim kadarıyla açıklamaya çalışacağım.
Ülkeler, ekonomik geleceklerini belirleyen önemli öğeler arasında, belki de en önemli olarak vatandaşlarının eğitimlerini görmekteler. O nedenle eğitim sistemlerini, bu arada meslek edinmenin son aşaması olan yüksek öğretim sistemlerini yeniden yapılandırıyorlar. Söz konusu yapılanmanın küresel boyutlarda olduğu gözlemleniyor. Temel hedefler, çok daha fazla insana yüksek öğretim hizmeti sunmak ve ayrıca, bu hizmeti öğrencilerin uluslararası bir standarda ulaşmalarını sağlayan kaliteyle birlikte sunmaktır.
(1)http://www.abet.org/
(2)http://www.oecd.org/
(3)Bologna Üniversitesi, 11. yy da İtalyanın bologna şehrinde kurulmuş dünyanın en eski üniversitelerinden biri.
(4)http://ec.europa.eu/education/policies/educ/bologna/bologna_en.html
(5)http://europa.eu/pol/educ/index_en.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder