24 Ekim 2009 Cumartesi

YÜKSEK ÖĞRENİMDEKİ GELİŞMELER VE BİR YORUM


24 Ekim 2009 Cumartesi günü Radikal gazetesi yorum sayfasında yayımlanmıştır

Son yıllarda, ilk ve orta öğretimin yanında, özellikle yüksek öğretimin global ve ulusal seviyede yapısal değişime zorlanmakta olduğunu gözlüyoruz. Lisans yüksek öğrenimini talep edenlerin sayısı eskiye oranla hızla artarken, bu talebi karşılayamasa da yüksek öğretim kurumlarının sayısı hızla artıyor. Yüksek lisans ve doktora programlarının sayısı ve bunları talep eden gençlerin sayısı artıyor. Yaşadığı ülkenin dışındaki ülkelere giden öğrenci sayısı artıyor, aynı ülke içinde üniversiteler arasında yatay geçişler oluyor, aynı üniversite içinde program değiştirilebiliyor, çift anadal, yandal yapılabilecek programlar sunuluyor.

Bu gelişmelere paralel olarak yüksek öğretimde daha etkin bir yönetim anlayışı, sürekli kalite arttırılması, standartlaşma çabaları da gün geçtikçe yayılıyor, yaygınlaşıyor. Avrupa Birliği’nin başlattığı Bologna süreci, ilk aşaması olan 10. yılı (1999-2009) bu yıl tamamlanıyor. Projenin, ikinci aşamaya geçerek, devam edeceği bekleniyor. Bu süreci olumsuz olarak değerlendirenlerin yanı sıra(1) olumlu katkılarından yararlanan üniversitelerimizin sayısı da artıyor. Üniversitelerin WEB sitelerinde AB Erasmus birimleri gözleniyor.

Üniversiteler, yeni yapılanmaları çerçevesinde programlarını gözden geçirip, farklı bir anlayışla yeniden düzenliyorlar. Bir üniversite lisans programını tamamlayan öğrencilerin kazanımlarının neler olacağını açıklayan öğrenim çıktıları (learning outcomes, objectives) belirleniyor. Bologna süreci kapsamında ‘Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi’ (The framework of qualifications for the European Higher Education Area) (2) Mayıs 2005 te yayımlandı. Bu belgedeki çerçeveye uygun olarak YÖK ‘Ulusal Yüksek Öğretim Yeterlilikler Çerçevesi’ni yayımladı (2007) (3). Türkiye’deki üniversiteler de programlarının öğrenim çıktılarını tanımlamaya çalışmaktalar.

Lisans öğrenim çıktılarını iki ana grupta değerlendirebiliriz. Birincisi doğrudan programla ilgili mesleki bilgilerin anlaşılması ve konuya ilişkin bir sorunun çözümünde kullanma becerisinin kazandırılmasıdır. İkincisi ise dolaylı olarak kişinin bireysel gelişiminin önünü açmaktır diyebiliriz. Şimdi konuyu biraz daha açalım.

Lisans öğrenimi sırasında verilen Mesleki bilgilerin alınması tek başına yeterli olmamaktadır, bu bilgileri kullanabilme, uygulayabilme becerisinin de kazanılması gerekmektedir. Yani bilginin içselleştirilmiş olması, bilgi edinilmeden önce bulunan çözümden farklı bir çözüm bulmayı sağlayan farkındalığın oluşmasıdır. Bir örnekle açıklarsak test amaçlı sorular genellikle daha önce çözümü yapılmış bir sorunun benzeri biçimindedir, sıralama değerlendirmeleri için test sınavı kaçınılmaz olan bir yöntemdir, kabul edilebilir. Oysa yüksek öğrenim sırasında genel olarak test sınavı yapılmaz, sınavlarda öğrencilerin ilk defa karşılaştıkları problemler de sorulabilir. Öğrencilerin bu nitelikteki problemleri de çözebilme becerilerinin gelişmiş olması gerekmektedir.

Mesleki bilgilerin anlaşılması ve uygulama yapabilir seviyede kullanma becerisi kazanılması da tek başına yeterli olmamaktadır. Kişilerin bireysel ve toplumsal ilişkilerinin düzenlenmesine katkıda bulunacak değerlerin dolaylı yoldan da olsa öğrenim sırasında kazandırılması gerekmektedir. Örneğin mesleki bilgisini kullanabilen kişinin, kendini sözlü ve yazılı biçimde ifade edebilmesi, iletişim becerisinin olması gerekir. Öğrenim sırasında öğrenciye soru sorma fırsatı veya bir soruyu yanıtlama şansı verilerek kendini sözlü olarak ifade etme yetkinliği (competence) dolaylı yoldan geliştirilebilir. Sınavlarda sorulan sözel sorular ve ödevler, öğrencinin kendini yazılı olarak ifade edebilme becerisinin gelişmesine katkıda bulunabilir.

Öğrenme becerisinin kazandırılması ise karşılaştığı problemi çözemeyen öğrencinin bilgi eksikliğini tamamlayarak kendini, problemi çözebilir seviyeye çıkarmasıyla olur. Bu çabaya rağmen, problem çözülemiyorsa, öğrenci öğretim elemanından yardım alabilir. Öğrenme becerisini geliştirmiş öğrenciler ‘Öğrenmenin ömür boyu süren bir süreç’ olduğu bilincine varmalıdırlar.

Öğrencilere bağımsız bir birey olarak çalışma becerisiyle birlikte grup halinde çalışabilme becerisi kazandırılması da öğrenim çıktıları arasında sayılabilir. Ortak bir proje geçekleştirmek veya arkadaşıyla birlikte LAB ortamında deney yapmak, grup halinde çalışabilmeye katkıda bulunur.

Dolaylı olarak kazandırılacak öğrenim çıktıları arasında ‘İnsan haklarına’ ve ‘Çevreye saygılı olma’ bilincinin verilmesi ve geliştirilmesini de sayabiliriz. Bu ve benzeri konular her ne kadar yüksek öğrenim öncesi eğitim-öğretim kurumları ve ailede verilmeye çalışılıyorsa da, ülkemizde arzuladığımız seviyede davranışlar gözleyemiyoruz. O nedenle öğrendiklerimiz yeteri kadar farkındalık yaratamadığından Doğan Cüceloğlu’nun ‘mış gibi yaşamlar’ kitabındaki(4) örnekleri sıkça yaşıyoruz. Bu açığın kapatılması için ülkemizde yüksek öğretim kurumlarından daha fazla katkı bekleniyor.

Yukarıdaki koyulaştırılarak vurgulanmaya çalışılan konular, hem Avrupa Birliği’nin hemde ulusal lisans öğrenim çıktılarının (2,3) açıklanmasında kullanılan konulardır. Her biri örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır. Bir soru: Acaba aksiyomatik olarak nitelebileceğimiz bilimsel/felsefik bir iddia var mıdır ki ondan yararlanarak yukarıda açıklanan öğrenim çıktıları yorumlanabilsin? Cevabımız: Evet, ‘Hayat Problem Çözmektir’ ile öğrenim çıktılarını yorumlayabiliriz.

1994 yılında, bilim felsefesicisi K.R:Popper’in ‘Hayat Problem Çözmektir’ kitabı (Türkçe basımı YKY 2005) yayımlandı. Popper kitabında, problem çözmeyi çok geniş anlamda düşünmekte, hatta canlıların mutasyonunu, kendi yaşamını sürdürebilmesine engel olan bir problemin çözümü olarak görmektedir. Örneğin göz organının oluşmasını canlının kendine tehdit oluşturabilecek olaylara karşı tedbir alabilme aracı olarak görüp, bu olguyu problem çözme olarak görmektedir.

Problemsiz bir canlı, insan yaşamı düşünülemez. O halde insanların problem çözmesi, kazanılması zorunlu bir beceri olmalıdır. Bu beceri nasıl kazanılır? sorusunun yanıtını beraberce düşünelim. Problem çözmeyi anlatan veya bir reçete veren kitap yok, çünkü yaşantımızda karşılaşabileceğimiz sonsuz diyebileceğimiz farklı problemler olabilir, çözümleri de farklı disiplerden bilgiyi gerektirir. Bilgi ise doğal olarak eğitim-öğretimle veriliyor ve alınıyor. O nedenle problem çözme becerisinin kazanılabileceği ortamlar, eğitim öğretim kurumları olmaktadır. Yüksek öğretim kurumları programlarının hedefleri olarak öğrenim çıktılarını tanımlıyorlar. Dolayısıyla bu seviyede genel olarak düşünülen ‘problem çözme’, öğrenim çıktılarının bir yorumu olarak değerlendirilebilir.

Şimdi lisans öğrenim çıktılarını, genel olarak problem çözme becerisi altında inceleyelim. Yukarıda açıklanan lisans öğrenim çıktılarının ilk grubunda olan mesleki bilgilerin anlaşılması ve uygulanmasını, mesleki problemlerin saptanıp bu problemlere çözüm bulma olarak da yorumlayabiliriz. Bilginin (information) alınması gerek koşul, içselleştirilmiş bilgi (knowledge) nin, probleme çözüm bulunmasına uygulanması ise yeter koşuldur.

Mevcut bilgi, problemin çözümü için yeterli değilse veya içselleştirilmemişse, eksik bilginin tamamlanması veya içselleştirilmesi ile probleme çözüm üretilebilir. Bu da öğrenim çıktılarının ikinci grubu içinde saydığımız öğrenme becerisinin kazanılmasıdır.

Probleme bulunan çözümün, başka insanların kullanımına açılması ve/veya o insanların eleştirileriyle çözümün geliştirilmesini sağlayabilmek için çözümün sözlü veya yazılı olarak ifade edilebilmesi gerekir. Yukarıda öğrenim çıktılarının ikinci grubunda iletişim becerisi kazanmadan sözetmiştik.

Problemlere bulacağımız her çözüm kabul edilebilir mi? Bulacağımız çözümlerin sınırlamaları olmalı mı? İlk sorunun yanıtı hayır, ikincinin ise evet olması beklenir. Yaşamak için para gereksiniminin hırsızlık yaparak karşılanması kabul edilen bir çözüm olamaz, çünkü diğer insanların hakları çiğnenmiş oluyor, insan haklarına uygun değil. Bir başka örnek; çevreye zarar veren bir ürünü üretmek de uygun bir problem çözme biçimi olamaz. Kısacası çözümler, insan haklarına ve çevreye saygılı olmalı ve ahlaka aykırı olamamalıdır. Bu anlayışın kazandırılması, yukarıda değindiğimiz öğrenim çıktıları arasında bulunmaktadır.

Popper Hayatı ‘problem çözmek’ olarak yorumlamaktadır. Bizler de buna paralel olarak hayatı kazanmak için meslek edinme aracı olan yüksek öğretimin, ‘problem çözme’ yi hedef almasını bekleyebiliriz. Böylece lisans öğrenim çıktılarını ‘Hayat Problem Çözmektir’ anlayışı ile yorumlayabiliriz. Lisans öğrenim çıktıları, bir meslek dalında karşılaşılabilecek problemleri çözme becerisi yanında, hayata ilişkin genel problemleri çözme becerisi kazandırmaktır. Herhangi bir lisans programını tamamlayan bir öğrencinin, problem çözme becerisi geliştirilememişse; öğrenci öğrenmiş gibi, öğretim kurumu da görevini yapmış gibi olur (4).

(1) ‘Krizden hareketle savaş ve Bologna Süreci üzerine notlar’, Sinan Özbek, Radikal İki, 21.08.2009.

(2) http://ond.vlaanderen.be/hogeronderwijs/bologna/documents/

(3) http://bologna.yok.gov.tr/index.php?CFID=1682&CFTOKEN=66104897

(4) ‘Mış Gibi’ Yaşamlar, Doğan Cüceloğlu, Remzi Kitapevi, 2005.